hint – Muhalif Sözlük
HiNT / C.MERiç

Koyu karanlıkları oğluyla yaşar baba... hazdan doğan çocuk haz verir...

Karanlıkta yılan sandığın aydınlıkta bir ip...

Gökte bir tek ay var... ama sularda aksi sonsuz... her testinin suyunda başka bir ay...

Güneş evliyaları da eşkıyaları da aydınlatır...

Bilge düşüncenin gökkuşağını tüm renkleriyle seven adam... gerçeği tezatlarıyla kabul eden... penceresini her ışığa açan...

Tecelliler aleminden kanatlandıkça ufuk genişler... gerçek bilge tecelliler aleminden hakikat alemine süzülebilendir... hakikate eriştin mi kitaplara ihtiyacın kalmaz... huzur vahdet sırrına erenindir...

Kalpleri yıllarca birlikte çarpan
Yıllarca birlikte ağlayıp gülen
iki sevgiliden biri can verse
Hayatta kalandır gerçekte ölen...

Mezar taşı bir hatıra olarak kutsal ama biz türbelerde dolaşmak zorundayız...

Yaratma gücüne sahip olmayan yıkma hakkına da sahip değildir...

Susuzdum... denize koştum
Denizler kurudu dostum
Dedim mehtap serinletir tenimi
Mehtap benliğimi kavurdu dostum

Hem bedenim senin, hem canım senin
Uğrunda rüsva olmuşum ne güzel
Günahım da sensin, faziletim de
Dövülmüşüm, kovulmuşum ne güzel
Güneşimsin, göğümsün, denizimsin
O denizde boğulmuşum ne güzel...

Varlığını başkalarına adayabiliyor musun? Tanrıya inanmamış secdeye kapanmamış ömür boyu felsefeyle ilgilenmemiş de olsan, müminin ibadeti filozofun bilgi yoluyla ulaşabileceği kemale varmışsındır...

ilmin tenkidine dayanmayan her inanç batıldır... Tanrının en büyük nimeti akıl... düşünmemek küfürdür... her bilgi dinin bir parçasıdır... din bilgilerimizin bütünü... gezegenleri tanımak zekanın parlak zaferi... ama asıl zafer iç dünyamızı tanımak-tutkuları dizginlemek-ruhun hoyrat güçlerini ahenkleştirmek...

ilk insan etrafına bakındı kendisinden başka kimseyi göremedi... yalnız ben varım dedi... böylece ben kelimesi doğdu... bunun için ki birine kim o diye seslensek önce ben der ve daha sonra ismini söyler...

Bilge hoşu değil iyiyi seçer... hazlar delilerin oyuncağıdır...

Eğer işlenen hayır mükafatsız kalsaydı dünya karanlığa gömülürdü... hayvan gibi yaşardı herkes...

Düşmanlarımız çokmuş ne çıkar! Yiğit yiğit olduğu için savaşır sayıya aldırmaz... ötesi lakırdı...

Bir busede bir asrı yaşamak... bir kucaklaşmada ölümsüzleşmek...

Bilge zafere dudak büken... bozguna gülen...

Hüner arzulara dizgin vurmak... elini kolunu bağlamak değil...

Bilgi huzur limanına götüren kayık... şüphe bilgisizliğin çocuğu... kuşku bardağın dibinde kalan su... dök gitsin...

Tekrar ayrılacağız diye vuslatı kendimize dert ederiz...

iki vücutta tek ruh tek düşünce... sevginin mihrabında kalpler birleşmedikçe ne can kalır ne canan... çiftleşen cesetlerdir sadece...

Ne ermişler gördük ki bir ceylan bakışlının gamzeleri önünde secdeye kapandılar... havayla-suyla-toprakla yaşıyorlardı... pilavla-yağla-etle beslenenler ne yapsın...

Balığın ağzındaki inciyi bileğinizin zoruyla söküp almışsınızdır... fırtınalı bir denizi yüzerek geçtiğinize inanırım... başınızda çelenk yerine azgın bir yılan taşıyabilirsiniz amenna... fakat budalayı inatçılıktan vazgeçirdim derseniz gülerim size...

Altın meyvelerle yüklü dallar toprağa doğru eğilir... alçalır rahmet dolu bulutlar... ikbal şımartmaz bilgeleri... yükseldikçe alçak gönüllü olurlar...

Pervane bilmeden ateşe atar kendini... balık oltayı fark etmediği için yeme koşar... biz arzuların felaketle örülü bir ağ olduğunu biliriz ama uzaklaşmayız onlardan... ne korkunç gaflet...

Boş bir evde yanan lamba gibi kimseye hayrı dokunmadan geçti ömrümüz...

Uzlet bir saraydır çilekeş için... yatağı çimen yastığı sarmaşıklar çadırı gökkubbe lambası ay yelpazesi rüzgar...

Evren serap vaha sensin... susuzluktan yanıyorsan kendi çeşmenden içersin...

şiirler yazıyormuşum
Sözcükleri benim değil
Vecd içinde dinlediğim
Bu türküler benim değil...

Ben Tanrının nadan kulu
Bilmez iken sağı solu
Bu yol uluların yolu
Bu cevherler benim değil...

Konuşan o, söyleyen ben
öyle duydum efendimden
Tuka der ki bu inleyen
Ses benim, söz benim değil...

Gururumun kapısını utançla sürgülemiştim... aşkın baltası ne kapı bıraktı ne sürgü...

Ayağı çamura saplanmaya görsün... koca bir orduya karşı koyan fili uyuz bir çakal öldürür...

Güneş de gönlünde ay da gönlünde
Gözlerin kör dostum göremiyorsun
içlerinde ezel neyi çalıyor
Kulakların sağır, duyamıyorsun
Bu benim, bu senin kavline düştün
iyi ne, kötü ne bilemiyorsun
Benlik davasından sıyrılmadıkça
Ne yapsan boş, Hakka eremiyorsun
Amel bir çiçektir, bilgi bir meyve
Neden o meyveyi deremiyorsun
Misk ceylanda, ceylan miskten habersiz
Cevher sende... akıl edemiyorsun...

Beni nerde arıyorsun?
Mescit, tenha, kilise boş
Ne Hint’teyim ne çin’deyim
Kulum senin içindeyim...