imralı – Muhalif Sözlük
vaktiyle çok ah almış olacağım ki, özel harekat timi olarak başladığım güzide askerliğimin 12 ayını geçirmek zorunda kaldığım ada.

(u: anı çok,durmuş çayı demlesin anlatmaya başlayayım) (u: biride cıgara uzatsın hele)
(u: kralın çay demleyeceği yok) (u: ben başlayayım)

başka birliklerde var mı bilmiyorum ama askerlik yapanların üç yıl yurtdışına çıkma yasağı olduğu ve ada hakkındaki herhangi bir bilgiyi dışarı sızdırmanın 7 yıldan başladığı ve bunun gibi onlarca şartın askerlere tek tek imzalatıldığı ada.

biz ordayken malum itin her perşembe avukatlarla görüşme hakkı vardı fakat o zamanlar devlet devlet olduğu için "feribot arızalı", "deniz dalgalı" gibi bahanelerle avukatlar geri gönderilir ya da mudanya'da avukatların aramaları uzun tutularak görüş saatinin geçmesi beklenirdi. 12 ay askerlik yaptığım adaya avukatlar sadece 3 kez gelebildi. zat-ı muhteremin hiçbir sosyal hakkı yoktu. bulunduğu hücreden öğlen saat 12'de havalandırmaya çıkar, yarım saat boyunca sadece gökyüzünü izlerdi. o saatlerde biz de eğitimden içtima alanına dönerken genelde sonu "şehidimin hesabı piç apodan sorulacak" şeklinde olan yürüyüş kararı marşı okurduk.

gazetelere yansırdı "apo'ya kurbanlık koyun gitti" diye, aslında o kurbanı komutanlar alıp adaya getirirdi kesip askerlerle beraber yemek için. bir de tuzla feribotu haberi vardı biz ordayken, gazetelere "apo'ya feribot alındı" diye düşmüştü haber. halbuki o feribot bile biz askerler rahat rahat izine gitsinler diye alınmıştı. yemeği bile bizimle aynıydı itin. ama önce nöbetçi astsubay tadına bakar, sonra bir infaz koruma memuru sefertasına koyup kaldığı binaya götürürdü. tek istediği armuttu itin. çok severmiş ama o da hiç erilmedi ona. adayı 2 komando bölüğü (4'er tim), bir karahgah destek bölüğü, bir de jandarma bölüğü korurdu. 45 günde bir bordo bereli bir tim de gelir adada kalırdı. biz ordayken en son lübnan'da görev yapan tim gelmişti. adanın iskelesinde bir adet çıkarma gemisi ve bir adet küçük koster hazır bulunurdu. ayrıca istanbul'da bir adet f-16 ada için hazır bekletiliyordu. adanın 3 km etrafında herhangi bir cismin girmesi yasaktı. girenler radardan tespit edilip ikaz ediliyordu. adanın üzerinden uçak geçmesi dahi yasaktı. geçenler de aynı şekilde ikaz ediliyordu.

adaya şehit yakını askerler götürülmüyor, ciddi bir aile taramasından geçiriliyordu. en son biz dönerken çoğu ülkücü olan infaz koruma memurlarıyla sohbet etmiş ve malum itin öksürüğünden gece uyuyamadıklarını, hatta kafasında patates gibi bir şişkinliğin oluştuğunu söylemişlerdi. malum it vaktiyle sadece trt fm'i çeken radyo dinler, yatağını kendi toplar, temizliğini kendi yapardı. bir gün kafası atıp ranzasını tekmelediğinde ceza olarak radyosu elinden alınmıştı. bu da basına "apo'ya hücre cezası verildi" şeklinde yansımıştı.

daha önce bu sözlükte paylaştığım bir anı da var ki, evlere şenlik. bir gün aysel tuğluk (o zaman vekil falan değil) apo'yla görüştükten sonra ada komutanının yanına çıkar ve "müvekkilimin bazı ihtiyaçları var" der. devamı şöyledir:

- ada komutanı: burada müvekkilinizin her ihtiyacı karşılanıyor.
- aysel tuğluk: ben cinsel ihtiyaçlardan bahsediyorum.
- ada komutanı: benim askerlerimin de cinsel ihtiyaçları var.
- aysel tuğluk: siz karşılayamıyorsanız ben kendim karşılayacağım.
- ada komutanı: önce 600 askerimin ihtiyacını, sonra ise benim ihtiyacımı karşıla, daha sonra da müvekkilinin ihtiyacını karşılarsın.
- aysel tuğluk: !!!

bu diyalog gerçekten yaşanmış ve bu diyaloğun yaşandığı hafta ada içtimasındaki askerler gayr-i ihtiyari bir hissiyatla ada komutanını alkışlamışlardı. bir de rutin tatbikatlarımızda, tatbikat alarmı verildiği an silahlıklara gidip silahlarımızı alma mecburiyetimiz vardı. bizim silahlığımızda bunun kaldığı yere çok yakındı. o hengamede biz de bir yandan silahlarımızı alır, bir yandan da apo'ya envai çeşit küfürleri bağıra bağıra ederek bir nevi stres atardık.

şimdilik bu kadar bilgi sızdıralım....