girdiye "ölmez bu hareket, ölmez bu dava" sözleriyle başlamayı uygun görmekteyim. nitekim başlık altına gireceklerim yoğun duygusallık içerecek. alparslan türkeş 97'de vefat ettiğinde henüz çocuk sayılacak yaştaydım. yeni evimize yeni taşınmıştık. mhp'yi, ülkücülüğü, davayı, dokuz ışığı, milliyetçiliği, vatanseverliği o zamana kadar yazları yayla şenlikleri, erciyes zafer kurultayları, baba ve arkadaşlarının, ilin önde gelen aksaçlı kurtlarının meclisinde tanımış, o lezzeti o yaşlarda tatmış, ömür boyu üstüme sinecek o havayı o zamanlarda solumuştum. babam ömrünü bu harekete harcamış, tel tel saçlarını ülke meselelerinde ağartmış, nazarımda ülkücülüğün vücut bulmuş haliydi.
akşamdı. bir hareketlilik var evde, babamın arkadaşları geliyor gidiyor, herkes telaşlı, hüzünlü, vefat etti sanırım. ağlıyor ama içine içine babam. hastane önü görüntüleri, herkes perişan. otobüs kaldırdılar memleketten, ankara'ya gitti yüzlercesi. bir bilinmezlik, her şeyin sonu gelmiş gibi. bu trajediyi ben aklım başımda olarak muhsin yazıcıoğlu'nun vefatında çok daha iyi anladım ve benzer biçimde yaşadım. o zamanlar birkaç kez elini öpmüş, birkaç kez canlı izlemiştim alparslan türkeş'i. çocuğum, hepsi bu kadar.
sonra ortaokul yıllarında ocaklı oluyorum. ocağımızın dış kapısından girince bir de salona açılan beyaz, camlı bir ahşap kapısı vardı. camında türkeş'in sözü, içerdeki panoda çatlı fotoğrafları, alptekin, koray, ali, hasan abi.. 7 yılım ülkü ocaklarında geçti. lise başkanlığı yaptım, büyük bir nişandı gençlik için. iyi teşkilatçılar hep iyi bulaşıkçıdır. bardak az, çay çok, gelen giden, abiler kardeşler.. mutfaktan çıkmak mümkün olmazdı bazen. bizim ocak hep türkeşçiydi. bahçeli'ye kalpten bir bağlılık hiçbir zaman hissetmedim. ki ozan arif dinlenirdi, il merkezine ve ilçeye konserlere gelirdi, biz hep oradaydık. devlet bahçeli'yi de olaylı kongreden itibaren çok da sevmeyenlerdendim dolayısıyla. bahçeli o zamanlar böyle olumsuz anlamda sivrilen bir lider olmamasına rağmen ozan arif hep aklımıza şüphe düşürürdü. bir şiir okur yarım saat konuşur zaten. konferans gibi konserleri. çeçen vardı bizim, osman öztunç, ahmet yılmaz konserlerinde çeçenistan bayrağı dalgalandırırdı. tekerlekli sandalyede hasan abi, biraz da akli melekelerinde sıkıntı yaşayan fakat samimiyeti ve doğallığı on numara bir abimizdi. "siz" derdi, "türkeşi seviyorsanız müslüman olmalısınız", "bu ocakta incil'in işi ne, başlarım isa'ya" gibi cümleleriyle kırıp geçirirdi ocağı. kötü niyetinden değil işte, biraz deliydi hepsi o.
koray asker oldu, yakışırdı da. sonra ben üniversiteye gittim. üniversitede ülkü ocaklarına gitmedim. çünkü devlet bahçeli'nin sokaktan çektiğini iddia ettiği ülkücü gençlik garip bir dönüşüm geçirip ocakları kahvehaneye çeviren bir kitle halini almıştı ağırlıklı olarak. biz kitap okurduk, seminerlere abilerimiz gelirdi, geziler yapardık, 1 mayıs dahil her organizasyonda sokağa çıkar yürüyüş yapar slogan atardık. komünistlerin programlarına katılır, efendi efendi dinlerdik. o zamanlar koşuşturanlar olurdu "ülkücüler burada", "ülkücüler de geldi" diye. o zamanlar ülkücünün bir etkisi vardı, adı, şanı..
üniversitede millet partisi de dahil çeşitli türk milliyetçisi gruplardan arkadaşlarım oldu ama daha çok muhsin yazıcıoğlu ile ilgileniyordum. genç atsızlar, alperen ocakları vb. cenahtan tanıştığım arkadaşlarla samimiyet kurduk. 1. sınıfın 4. ayı falandı sanırım, muhsin bey okuduğum ile gelecekti ben de internetten takip ettim buluşma yerine gittim. öncesinde babam milliyetçi çalışma partisi ilçe başkanlığı yaptığı dönemde evimizde kalmışlığı var, fakat hayal meyal anımsayabilirdim. o gün de 13 şehit vardı galiba, kötü bir gündü fakat program güzeldi. yanına gittim babamdan selam söyledim, hatırladı çok memnun oldu, derken alperen ocakları'ndan bir büyüğümüz o gün için bana ocağın yerini tarif etti ve davet etti. icabet ettim, gittim, kısa sürede güçlü dostluklar kurduk. öğrenciliğim boyunca alperen ocakları'nda il sekreteri olarak çalıştım, zaman zaman bulaşık yıkamak, megafonla slogan attırmak, altay reisin metnini tutmak, tayfun reisin sevincini paylaşmak, oğuzhan'ın "ocakta bozkurt tablosunun işi ne" diyen reise tepkisine destek vermek, genç atsızlar'a gidişini ocağımız için bir kayıp olarak görmek, ocağımızın web sitesini yapmak, afiş, bildiri vb. yazmak gibi işler de yaptım. ben ne çekiç güç oylamasına katıldım ne de başka diğer anlaşmazlıkları yaşadım. ben türkeş'in elini öptüğümde çocuktum, bahçeli döneminde büyüdüm, büyürken çocukluğumdaki tüm heyecandan, coşkudan, abilerim, amcalarım, arkadaşlarımdan koparıldım devlet bahçeli yüzünden. yıldıray çiçek gibi genel merkezin yazarları ağızlarını ayıra ayıra "tadında bırakmak" diye nitelerken erciyes kurultaylarını anlamalıydım bunların niyetini. bu ekip benim içinden geçtiğim süreçten idrak ettiğim kadarıyla ülkücülüğü bitirme görevini ifâ eden ekipti ve tarihe de böyle geçecekler.
muhsin yazıcıoğlu'nu mhp'den koparan ve tahammül edilemeyecek son görüş ayrılığı olan çekiç güç konusunda hiçbir zaman farklı düşünmedim. insanları sevebiliriz, sevmeliyiz fakat o milli mutabakat metni'ndeki ölümsüz ifadeleri hayat şiarı edindim, din ve dünya görüşümü de büyük ölçüde şekillendirdi bu düşünceler. o cümle "allah'ın varlığı ve peygamberin risaleti dışında hiçbir şeyi tartışılamaz görmüyoruz" diyordu. babam ve ailem mhp'ye oy vermeye devam ettiler fakat ben o dört yıllık öğrenciliğimde bir kez bbp'ye oy verebildim, muhsin yazıcıoğlu'nun bbp'sine. okuduğum il ve çevre illerdeki her programına katıldım, sabaha kadar otel odasının kapısında bekledik ülküdaşlarımla, dürüstlüğüne, dik duruşuna, ikbal, mevki, makam uğruna davasını satmayacak yapıda olduğuna defalarca şahit oldum.
başkan öldü. bize göre ki aksi ispat edilene kadar bu görüşüm değişmeyecek, suikaste uğradı. hoş, ona da yatakta ölmek yakışmazdı. sonra biz ocak ekibi ve abilerimizle birlikte topluca görevlerimizden istifa ettik. bir daha alperen ocakları'na uğramadım. topçu ve mustafa destici yönetimlerinde oy vermedim. bahçeli'yi eleştire eleştire, sevmeye sevmeye, mhp'ye oy vermeye devam ettim. ekmel bey yerine meral akşener ya da mansur yavaş'ı isterken yine "el mahkum" diyerek hem de bir sürü insanı ikna ederek mhp'ye "evet" mührü vurdum. artık il meydanlarında 100 kişinin zor toplandığı bilge lider dr. devlet bahçeli mitinglerine inatla gittim, eşimi dostumu götürdüm.
hiç sevmedim bahçeli'yi, ne türkeş ne yazıcıoğlu gibi görebildim bir an olsun. fakat mhp'yi partim tutmaya devam ettim hep. tanrıdağ türkçüler derneği, kkgh, gökbörü derneği, genç atsızlar.. onlarca türkçü teşkilattan arkadaşım olmaya devam etti, hepsiyle içli dışlı oldum. türk milliyetçilerinin bu kadar dağınık ve bölünmüş halde olmasının sebebi de bilge lider dr. devlet bahçeli'ydi. ülkecek bir bilinmezliğe yol alıyorken, yani beş ay öncesine kadar artık türkiye'ye dair milyonlarca insan gibi tüm ümitlerimi yitirme noktasına gelmiştim. derken, türk milliyetçilerini, ülkücüleri, türkçüleri, vatanseverleri yeniden bir sinerjiyle bir araya getirecek adımı attı sinan oğan ve meral akşener. bir de koray aydın vardı tabi fakat üzerine yapıştırdığı truva atı benzetmesinin gölgesinde kalmaya mahkum etti kendisini. ümit özdağ, suat başaran, süleyman servet sazak ve selim kaptanoğlu ile de güçlenen ve umutları yeşerten bir diriliş ateşi yakıldı. genel merkezciler anlamayacaktır fakat sinan oğan ilimize geldiğinde karşılamaya gittik, yüzlerce araç. hepsi bayraklarla donatılmış, biz de kurt başlı sancağımızı astık. gözlerim doldu, çünkü bu atmosferi sayın bilge lider dr. devlet bahçeli sayesinde ancak tek haneli yaşlarımda yaşayabilmiştim.
süreç malum, iktidar partisine yanlayan bir genel merkez, adayları paralel, cemaatçi, ajan gibi son derece ahlaka aykırı sıfatlarla nitelemeler, partiyi mahkeme kapılarına düşürmeler, sözlerinde durmamalar.. 2012'de aday olduğunda koray aydın'ı cemaatçi ilan edip bugün adaylar arasında tek ülkücünün koray aydın olduğu ve diğerlerinin cemaat destekli olduğunu savunmalar.. ozan arif'in "ben adam sanmıştım adam değilmiş" ifadeleri 2016 yılında apaçık bir gerçek olarak karşımızdaydı. tosya'ydı gemerek'ti derken kurultay tarihi açıklandı, 15 mayıs 2016. uzak yollardan geldim ankara'ya. memleketimden, o yazları yayla şenliklerinde mustafa yıldızdoğan parçalarıyla coşku içinde geçen günlerden bir gündü. o günlerde kalmış ve halen hayatta olan tüm amcalarım, abilerim, ailem oradaydı. ozan arif, ali uzunırmak, servet avcı, adnan islamoğulları, azmi karamahmutoğlu hep oradaydılar. yıllar öncesinin kongresinde çocuktum fakat sonradan da tuğrul türkeş'i hiç sevmedim. ne var ki azmi bey'in "hainler için yaşasın illegalite" haykırışı yine 15 mayıs 2016 mhp kurultayı'nda vücut bulmaktaydı. pek çoğu 60lı yaşları geçen amcalarım.. babam dedi ki "bak hep bizim kuşak burada". sonra düşündüm ve "bahçeli mhp'ye bir nesil eklemedi ki" dedim. bu suç da onundu.
bugün yargıtay akp'nin tüm baskılarına rağmen kararını açıkladı. mhp kurultayını yapacak. kasıtlı olarak bilge lider dr. devlet bahçeli ve ekibi tarafından ölüme terk edilen ülkücü hareket toyunu toplayacak. türkiye'nin başkanlık sistemi, kürtçü faşizm ve yoksulluk kıskacında bir bilinmezliğe yürüdüğü yıllar sona erecek. kanaatime göre erecekse ancak bu yolla erecek. başka bir çıkar yol göremiyorum. bu yüzdendir mehmet metiner'in, taha un'un, yenişafak gazetesi'nin, akit gazetesi'nin canhıraş biçimde bahçeli'yi savunmaları.
biraz uzun oldu, kusura bakmayın. fakat genel merkezin enginyurt ekseninde uhdesinde beslediği, zihin dünyalarını -çoğu samimi olduğu halde- kirli emelleri ekseninde formatladığı birkaç yüz bahçeli taraftarının bu kurultayı isteyenleri ülkücü hareket geleneğinden, tarihinden kopuk vs. görmelerinin ne derece komik iddialar olduğunu göstermek istedim. ben henüz amcalarım, abilerim kadar yaş almış değilim. fakat yukarıda ülkücü harekette geçen hayatımın kısa bir özeti var. kim bana ülkücü değilsin diyebilir? şayet mhp sizin partinizse ve kurultay isteyen herkes hain, paralelci, ajansa sizin sayenizde mhp ülkücü bir parti olmaktan çıkarılmış demektir.
bbp'yi örnek göstermek ise tam bir facia. bu kurultay arzusunu ortaya çıkaranları bbp örneğiyle "ihanet" sıfatını kullanarak yaftalayanlar maalesef ülkücü hareket geleneğinden bihaber olanların kendileridir. muhsin bey'in hain olması için büyük parçadan kopuşunda bir menfaati olması gerekirdi. kaldı ki, türkeş'in ardından tartışmasız lideriydi mhp'nin. tüm bunları elinin tersiyle itip idealizmi ile, katlanamadığı bir siyasi görüş ayrılığında partisini, ömrünü verdiği partisini terk etti. bunun adı görüş ayrılığıdır. muhsin yazıcıoğlu'nun ülkücülüğünü tartmak yürek ister. bunu anlamanızı elbette beklemiyoruz fakat en azından biraz mantık çerçevesinde yorum yapın. bugün mhp ne halde? kürtçü partinin gerisinde, meclisin ucundan ancak tutunabilmiş, bahçeli idaresindeki bir başka seçimde mutlak surette baraj altı kalacak, böylece erdoğan'a başkanlık yolunu açacak konumdadır.
bahçeli mhp'den geriye gaspıralı'sız, akçura'sız, mustafa kemal'siz, türkeş'siz, atsız'sız, ziya gökalp'siz ne idüğü belirsiz, neyi neden savunduğunun farkında olmayan, her an akp'ye stepne olmaya razı bir anlayış bıraktı. zaten iktidar hedefi, arzusu, enerjisi yok. o halde bahçeli sempatizanları büyük bir vicdani rahatlıkla osmanlı ocakları'na kayabilirler.
hem mhp'nin, hem türkiye'nin siyaseten önünü açacak son yıllarda ortaya çıkan tek gelişme bu diriliş hareketidir. haydi ülküdaşlar, gün bizim günümüz. silkinip, üzerimize atılan ölü toprağını kaldırıp, tarih sahnesine bir başka son dakika golü kaydetmeliyiz. vatanımız ve milletimiz adına hayırlar getirmesini niyaz ediyorum. adaylar elbette rakiptir fakat buraya kadar gayet de birlikte, saygı çerçevesinde getirebilmişlerdir süreci. şahsen arzum meral akşener, ümit özdağ ve sinan oğan'ın birlikte çalışması yönündedir. fakat koray aydın hariç tüm adaylar bu yılgınlığı türk milletinin üzerinden atma hususunda büyük fayda sağlayacaktır. allah türk milletinin yardımcısı olsun.
akşamdı. bir hareketlilik var evde, babamın arkadaşları geliyor gidiyor, herkes telaşlı, hüzünlü, vefat etti sanırım. ağlıyor ama içine içine babam. hastane önü görüntüleri, herkes perişan. otobüs kaldırdılar memleketten, ankara'ya gitti yüzlercesi. bir bilinmezlik, her şeyin sonu gelmiş gibi. bu trajediyi ben aklım başımda olarak muhsin yazıcıoğlu'nun vefatında çok daha iyi anladım ve benzer biçimde yaşadım. o zamanlar birkaç kez elini öpmüş, birkaç kez canlı izlemiştim alparslan türkeş'i. çocuğum, hepsi bu kadar.
sonra ortaokul yıllarında ocaklı oluyorum. ocağımızın dış kapısından girince bir de salona açılan beyaz, camlı bir ahşap kapısı vardı. camında türkeş'in sözü, içerdeki panoda çatlı fotoğrafları, alptekin, koray, ali, hasan abi.. 7 yılım ülkü ocaklarında geçti. lise başkanlığı yaptım, büyük bir nişandı gençlik için. iyi teşkilatçılar hep iyi bulaşıkçıdır. bardak az, çay çok, gelen giden, abiler kardeşler.. mutfaktan çıkmak mümkün olmazdı bazen. bizim ocak hep türkeşçiydi. bahçeli'ye kalpten bir bağlılık hiçbir zaman hissetmedim. ki ozan arif dinlenirdi, il merkezine ve ilçeye konserlere gelirdi, biz hep oradaydık. devlet bahçeli'yi de olaylı kongreden itibaren çok da sevmeyenlerdendim dolayısıyla. bahçeli o zamanlar böyle olumsuz anlamda sivrilen bir lider olmamasına rağmen ozan arif hep aklımıza şüphe düşürürdü. bir şiir okur yarım saat konuşur zaten. konferans gibi konserleri. çeçen vardı bizim, osman öztunç, ahmet yılmaz konserlerinde çeçenistan bayrağı dalgalandırırdı. tekerlekli sandalyede hasan abi, biraz da akli melekelerinde sıkıntı yaşayan fakat samimiyeti ve doğallığı on numara bir abimizdi. "siz" derdi, "türkeşi seviyorsanız müslüman olmalısınız", "bu ocakta incil'in işi ne, başlarım isa'ya" gibi cümleleriyle kırıp geçirirdi ocağı. kötü niyetinden değil işte, biraz deliydi hepsi o.
koray asker oldu, yakışırdı da. sonra ben üniversiteye gittim. üniversitede ülkü ocaklarına gitmedim. çünkü devlet bahçeli'nin sokaktan çektiğini iddia ettiği ülkücü gençlik garip bir dönüşüm geçirip ocakları kahvehaneye çeviren bir kitle halini almıştı ağırlıklı olarak. biz kitap okurduk, seminerlere abilerimiz gelirdi, geziler yapardık, 1 mayıs dahil her organizasyonda sokağa çıkar yürüyüş yapar slogan atardık. komünistlerin programlarına katılır, efendi efendi dinlerdik. o zamanlar koşuşturanlar olurdu "ülkücüler burada", "ülkücüler de geldi" diye. o zamanlar ülkücünün bir etkisi vardı, adı, şanı..
üniversitede millet partisi de dahil çeşitli türk milliyetçisi gruplardan arkadaşlarım oldu ama daha çok muhsin yazıcıoğlu ile ilgileniyordum. genç atsızlar, alperen ocakları vb. cenahtan tanıştığım arkadaşlarla samimiyet kurduk. 1. sınıfın 4. ayı falandı sanırım, muhsin bey okuduğum ile gelecekti ben de internetten takip ettim buluşma yerine gittim. öncesinde babam milliyetçi çalışma partisi ilçe başkanlığı yaptığı dönemde evimizde kalmışlığı var, fakat hayal meyal anımsayabilirdim. o gün de 13 şehit vardı galiba, kötü bir gündü fakat program güzeldi. yanına gittim babamdan selam söyledim, hatırladı çok memnun oldu, derken alperen ocakları'ndan bir büyüğümüz o gün için bana ocağın yerini tarif etti ve davet etti. icabet ettim, gittim, kısa sürede güçlü dostluklar kurduk. öğrenciliğim boyunca alperen ocakları'nda il sekreteri olarak çalıştım, zaman zaman bulaşık yıkamak, megafonla slogan attırmak, altay reisin metnini tutmak, tayfun reisin sevincini paylaşmak, oğuzhan'ın "ocakta bozkurt tablosunun işi ne" diyen reise tepkisine destek vermek, genç atsızlar'a gidişini ocağımız için bir kayıp olarak görmek, ocağımızın web sitesini yapmak, afiş, bildiri vb. yazmak gibi işler de yaptım. ben ne çekiç güç oylamasına katıldım ne de başka diğer anlaşmazlıkları yaşadım. ben türkeş'in elini öptüğümde çocuktum, bahçeli döneminde büyüdüm, büyürken çocukluğumdaki tüm heyecandan, coşkudan, abilerim, amcalarım, arkadaşlarımdan koparıldım devlet bahçeli yüzünden. yıldıray çiçek gibi genel merkezin yazarları ağızlarını ayıra ayıra "tadında bırakmak" diye nitelerken erciyes kurultaylarını anlamalıydım bunların niyetini. bu ekip benim içinden geçtiğim süreçten idrak ettiğim kadarıyla ülkücülüğü bitirme görevini ifâ eden ekipti ve tarihe de böyle geçecekler.
muhsin yazıcıoğlu'nu mhp'den koparan ve tahammül edilemeyecek son görüş ayrılığı olan çekiç güç konusunda hiçbir zaman farklı düşünmedim. insanları sevebiliriz, sevmeliyiz fakat o milli mutabakat metni'ndeki ölümsüz ifadeleri hayat şiarı edindim, din ve dünya görüşümü de büyük ölçüde şekillendirdi bu düşünceler. o cümle "allah'ın varlığı ve peygamberin risaleti dışında hiçbir şeyi tartışılamaz görmüyoruz" diyordu. babam ve ailem mhp'ye oy vermeye devam ettiler fakat ben o dört yıllık öğrenciliğimde bir kez bbp'ye oy verebildim, muhsin yazıcıoğlu'nun bbp'sine. okuduğum il ve çevre illerdeki her programına katıldım, sabaha kadar otel odasının kapısında bekledik ülküdaşlarımla, dürüstlüğüne, dik duruşuna, ikbal, mevki, makam uğruna davasını satmayacak yapıda olduğuna defalarca şahit oldum.
başkan öldü. bize göre ki aksi ispat edilene kadar bu görüşüm değişmeyecek, suikaste uğradı. hoş, ona da yatakta ölmek yakışmazdı. sonra biz ocak ekibi ve abilerimizle birlikte topluca görevlerimizden istifa ettik. bir daha alperen ocakları'na uğramadım. topçu ve mustafa destici yönetimlerinde oy vermedim. bahçeli'yi eleştire eleştire, sevmeye sevmeye, mhp'ye oy vermeye devam ettim. ekmel bey yerine meral akşener ya da mansur yavaş'ı isterken yine "el mahkum" diyerek hem de bir sürü insanı ikna ederek mhp'ye "evet" mührü vurdum. artık il meydanlarında 100 kişinin zor toplandığı bilge lider dr. devlet bahçeli mitinglerine inatla gittim, eşimi dostumu götürdüm.
hiç sevmedim bahçeli'yi, ne türkeş ne yazıcıoğlu gibi görebildim bir an olsun. fakat mhp'yi partim tutmaya devam ettim hep. tanrıdağ türkçüler derneği, kkgh, gökbörü derneği, genç atsızlar.. onlarca türkçü teşkilattan arkadaşım olmaya devam etti, hepsiyle içli dışlı oldum. türk milliyetçilerinin bu kadar dağınık ve bölünmüş halde olmasının sebebi de bilge lider dr. devlet bahçeli'ydi. ülkecek bir bilinmezliğe yol alıyorken, yani beş ay öncesine kadar artık türkiye'ye dair milyonlarca insan gibi tüm ümitlerimi yitirme noktasına gelmiştim. derken, türk milliyetçilerini, ülkücüleri, türkçüleri, vatanseverleri yeniden bir sinerjiyle bir araya getirecek adımı attı sinan oğan ve meral akşener. bir de koray aydın vardı tabi fakat üzerine yapıştırdığı truva atı benzetmesinin gölgesinde kalmaya mahkum etti kendisini. ümit özdağ, suat başaran, süleyman servet sazak ve selim kaptanoğlu ile de güçlenen ve umutları yeşerten bir diriliş ateşi yakıldı. genel merkezciler anlamayacaktır fakat sinan oğan ilimize geldiğinde karşılamaya gittik, yüzlerce araç. hepsi bayraklarla donatılmış, biz de kurt başlı sancağımızı astık. gözlerim doldu, çünkü bu atmosferi sayın bilge lider dr. devlet bahçeli sayesinde ancak tek haneli yaşlarımda yaşayabilmiştim.
süreç malum, iktidar partisine yanlayan bir genel merkez, adayları paralel, cemaatçi, ajan gibi son derece ahlaka aykırı sıfatlarla nitelemeler, partiyi mahkeme kapılarına düşürmeler, sözlerinde durmamalar.. 2012'de aday olduğunda koray aydın'ı cemaatçi ilan edip bugün adaylar arasında tek ülkücünün koray aydın olduğu ve diğerlerinin cemaat destekli olduğunu savunmalar.. ozan arif'in "ben adam sanmıştım adam değilmiş" ifadeleri 2016 yılında apaçık bir gerçek olarak karşımızdaydı. tosya'ydı gemerek'ti derken kurultay tarihi açıklandı, 15 mayıs 2016. uzak yollardan geldim ankara'ya. memleketimden, o yazları yayla şenliklerinde mustafa yıldızdoğan parçalarıyla coşku içinde geçen günlerden bir gündü. o günlerde kalmış ve halen hayatta olan tüm amcalarım, abilerim, ailem oradaydı. ozan arif, ali uzunırmak, servet avcı, adnan islamoğulları, azmi karamahmutoğlu hep oradaydılar. yıllar öncesinin kongresinde çocuktum fakat sonradan da tuğrul türkeş'i hiç sevmedim. ne var ki azmi bey'in "hainler için yaşasın illegalite" haykırışı yine 15 mayıs 2016 mhp kurultayı'nda vücut bulmaktaydı. pek çoğu 60lı yaşları geçen amcalarım.. babam dedi ki "bak hep bizim kuşak burada". sonra düşündüm ve "bahçeli mhp'ye bir nesil eklemedi ki" dedim. bu suç da onundu.
bugün yargıtay akp'nin tüm baskılarına rağmen kararını açıkladı. mhp kurultayını yapacak. kasıtlı olarak bilge lider dr. devlet bahçeli ve ekibi tarafından ölüme terk edilen ülkücü hareket toyunu toplayacak. türkiye'nin başkanlık sistemi, kürtçü faşizm ve yoksulluk kıskacında bir bilinmezliğe yürüdüğü yıllar sona erecek. kanaatime göre erecekse ancak bu yolla erecek. başka bir çıkar yol göremiyorum. bu yüzdendir mehmet metiner'in, taha un'un, yenişafak gazetesi'nin, akit gazetesi'nin canhıraş biçimde bahçeli'yi savunmaları.
biraz uzun oldu, kusura bakmayın. fakat genel merkezin enginyurt ekseninde uhdesinde beslediği, zihin dünyalarını -çoğu samimi olduğu halde- kirli emelleri ekseninde formatladığı birkaç yüz bahçeli taraftarının bu kurultayı isteyenleri ülkücü hareket geleneğinden, tarihinden kopuk vs. görmelerinin ne derece komik iddialar olduğunu göstermek istedim. ben henüz amcalarım, abilerim kadar yaş almış değilim. fakat yukarıda ülkücü harekette geçen hayatımın kısa bir özeti var. kim bana ülkücü değilsin diyebilir? şayet mhp sizin partinizse ve kurultay isteyen herkes hain, paralelci, ajansa sizin sayenizde mhp ülkücü bir parti olmaktan çıkarılmış demektir.
bbp'yi örnek göstermek ise tam bir facia. bu kurultay arzusunu ortaya çıkaranları bbp örneğiyle "ihanet" sıfatını kullanarak yaftalayanlar maalesef ülkücü hareket geleneğinden bihaber olanların kendileridir. muhsin bey'in hain olması için büyük parçadan kopuşunda bir menfaati olması gerekirdi. kaldı ki, türkeş'in ardından tartışmasız lideriydi mhp'nin. tüm bunları elinin tersiyle itip idealizmi ile, katlanamadığı bir siyasi görüş ayrılığında partisini, ömrünü verdiği partisini terk etti. bunun adı görüş ayrılığıdır. muhsin yazıcıoğlu'nun ülkücülüğünü tartmak yürek ister. bunu anlamanızı elbette beklemiyoruz fakat en azından biraz mantık çerçevesinde yorum yapın. bugün mhp ne halde? kürtçü partinin gerisinde, meclisin ucundan ancak tutunabilmiş, bahçeli idaresindeki bir başka seçimde mutlak surette baraj altı kalacak, böylece erdoğan'a başkanlık yolunu açacak konumdadır.
bahçeli mhp'den geriye gaspıralı'sız, akçura'sız, mustafa kemal'siz, türkeş'siz, atsız'sız, ziya gökalp'siz ne idüğü belirsiz, neyi neden savunduğunun farkında olmayan, her an akp'ye stepne olmaya razı bir anlayış bıraktı. zaten iktidar hedefi, arzusu, enerjisi yok. o halde bahçeli sempatizanları büyük bir vicdani rahatlıkla osmanlı ocakları'na kayabilirler.
hem mhp'nin, hem türkiye'nin siyaseten önünü açacak son yıllarda ortaya çıkan tek gelişme bu diriliş hareketidir. haydi ülküdaşlar, gün bizim günümüz. silkinip, üzerimize atılan ölü toprağını kaldırıp, tarih sahnesine bir başka son dakika golü kaydetmeliyiz. vatanımız ve milletimiz adına hayırlar getirmesini niyaz ediyorum. adaylar elbette rakiptir fakat buraya kadar gayet de birlikte, saygı çerçevesinde getirebilmişlerdir süreci. şahsen arzum meral akşener, ümit özdağ ve sinan oğan'ın birlikte çalışması yönündedir. fakat koray aydın hariç tüm adaylar bu yılgınlığı türk milletinin üzerinden atma hususunda büyük fayda sağlayacaktır. allah türk milletinin yardımcısı olsun.