adnan islamoğulları – Muhalif Sözlük
"evet demeninde bir haysiyeti vardır, en azından ayağına basın iktidarın yahu" yazısını çok beğendiğim ocaklı yazarımız.
"bizim ocak" günlerinden tanıma şansına sahip olduğum, kelimelerden sanat eseri yaratan, delikanlı yakışıklı bir ağabeyim.
kendisi ile tanışma fırsatı bulamadığım için üzüldüğüm ve yazılarını sürekli takip etmeye çalıştığım; hareketimizin geleceği noktasında söz sahibi olmasını arzuladığımız gazeteci-yazar ve mücadele adamıdır.
---------------ayırıcı---------------
Bu satırlar, tek bir kelimenin zihnimdeki tezâhürüdür.

Ve bu kelime, erbâbıyla mânâ kazanmıştır.

Tarihin hiç de hoşlanmadığın bir zamanında dünyaya gelmiş olmak. Yani talihsizlikle tarihin bu azizliği vasıtasıyla tanışmak. Herhangi bir cebinde tarihsiz bir mektup taşımak.

üzerine ölçüsüz gelen hayata inat, ölçüyü attığın her adıma sindirecek kadar ölçülü olmak. Ve söz konusu düşünceyse, bütün bu ölçüyü idrâk edebilmeye dair bir tecessüs ise eğer, hiçbir ölçü tanımamak…

Mutluluğu mutlulukta bulmak, bir başka mutlulukla mutlu olmak. Hiçbir zaman gerçek mutluluğun ne olduğunu bilemeden hiçbir zaman gerçekten mutlu olamayacağını bilmek. Ve bir kez, son kez de olsa o en mutlu ânı bekleyerek sürdürmek hayatı…

Ellerinin arasından kayıp giden hatıraları mahâretli ellerinle canlandırmak. Lâkin ellerinin mahâretine aldırmadan kıymetini tek bir âna bağlamak. Ve bir daha hiçbir sebebin ısıtamayacağı ellerini koyacak yer bulamamak.

En güzel şarkıları rüzgâra armağan etmek her seferinde bir kulakta akis bulacağı ümidi ile. Elçi tayin etmek rüzgârları ve onun kulağına fısıldamak sırrını. Sır tutmak, sırrı tutamamak. içinde olamayacağını bilerek sırrın hiç, sınırında gezmek hep.

Hiç hayâl kuramamak, lâkin hep hayal kırıklığına uğramak. Her gece aynı hayâlin rüyası niyetine kapamak gözlerini uykuya. Bir hayâl uğruna diğerlerinin hepsini harcamak. Ve harcanmak. Hem de ne harcadıklarına ne de harcandıklarına bir kez olsun yanmadan…

Hiç bir şeye hiç bir sebep bulamamak gerçek olan ve hiç bir zaman gerçek olamamak. Gerçeğin ne olduğunu bilmeden hiç, hep peşinde koşmak.

Kendi ahlâk(sızlığ)ını oluşturan, yani ahlâksızlığın ahlâkın yerini aldığı bir güruh içinde ahlâklı duruşunu hiç bozmadan sabır sınavı vermek. Ne ahlâkından ne de sabrından ödün vermek yani.

Ne varsa hayata dair, belli etmeden kimseye, usulca gömmek alnının çizgilerine bir daha deşmemek üzere. Hiçbir çizgiye basmadan yürümeye çalışarak hep aynı çizgi üzerinde yürümek. Tarihin kaydettiği her hayâl kırıklığına bir çizgi çekmek…

Teklif edileni hesapsızca geri çevirerek hiç almadan, elinde olanı ve olmayanı vermek yine hep hesap etmeden. Hiç hesap etmeden hep hesap edilen olmak. Sevgiyi de hesapsızca barındırmak kalbinde, nefreti de…

Adamlığın üzerinde parmak izin tespit edilen silahla ölçüldüğü zamanlarda, üstelik sonraları niceleri gerçek adamlık sınavından çakmışken, hiç bir tetikte parmak izine rastlanmadan bir nesil üzerinde silinmez bir iz bırakacak kadar adam olmak.

Anlamadıklarını ve dâhi anlayamayacaklarını görerek anlamaya çalışmak. Hiç bir şeyi anlamlandıramadan kelimeleri anlamlandıracak bir hayat sürmek. Ve anlamını kaybettiğin her şeyi kelimelerde bulmak.

Hiçbir nefesin kifâyet edemeyeceği bir âh biriktirmek içinde lakin hiç âh etmemek…

Hayatı yalnız bir kelime üzre yaşamak ve hep öyle anılmak…
---------------ayırıcı---------------
"(b: Ve'l-hâsıl gitmek vaktidir...)" başlıklı yazısı ile vefasız, benmerkezci ve gittikçe ruhun ölüp terbiyenin çekildiği "bu camia" için yazmaya ara verdiğini ima etmiştir.

o kadar yazıda takdir etmekten başka birşey yapmadı hem akranları (b: böyükler) hem de ülkücü gençlik. zaten emek sarfedip özgün bir üslupla nakkaş gibi işlediği yazılarından mesaj ilgili yerlere gitmedi, gitse de işlerine gelmedi.

onu okuyamayacak olmak bu camia için kayıp ama; gerçekten de iki yıllık mesai kifayet eder. "biz"im için çok bile. onun kelimeleri ve üslubu "biz"e bir kaç gömlek geniş.

üstad;

tebdil-i mekan devrini birkaç önceki yazınızla kapatmıştınız. (b: tebdil-i zaman)da hayır vardır. "muhalif sözlük" her daim kıymetinizi bildi, ALLAH razı olsun. siz bizim büyüğümüzsünüz. ama "ülkü devi"(!) değil sadece abimizsiniz, hocamızsınız.

siz gelin sadece bize, gençlere yazın. bizim dünyamızda size hep yer vardı ve hala var!
Bir yazarı beğeniyoruz Alkışlıyoruz ve sonra onu kaleminden bezdiriyorlar . Biz mi Tuhafız camia mı Tuhaf diye düşünürken , Sorunun bizde olmadığını anlatan ağbeyimiz. Yazılarından tanıdığımız cok değerli bir ağbeyimiz . ülkü Ağbeyimiz değil . Gercekten ağbeyimiz. Sizin yazılarınızı keyifle okuyoruz. Bize bir çok konuda yol gösteriyor. Ve en azından bizim için yazmanızı bekliyoruz.
sezen aksunun şarkıları üzerinden sosyolojik tahliller yapabilen ve'l hasıl gitmek vaktidir diyerek kendini bilmez egoistlere veryansın ederken bize de derin bir elem veren zat-ı şahane.. inşallah tanışırım bir vakit..
yalçın topçu'nun helikopter kazasının ilk haber verildiği hükümete teşekkürlerini ilettiği o ayılıp bayılma(!) sıralarında "(b: lidere yaraşır bir vaziyette vakarla)" alperenlere inme çağrısında bulunmasını sorgulayarak hangi liderden bahsettiği ve o liderin vakarını anlattığı, bazı bilinmeyenleri ilk kez okuyacağımız "(i: hangi lider, hangi vakar?)" başlıklı son yazısından sonra, camiamıza renksiz ve sessiz olduğu için bol bol küfretmeme neden olan, dışarıdan bakınca devasa gibi görünen şu kuru kalabalıkta sesimiz olabilen tek kişidir.

üstad; bir önceki yazısında bbp genel merkezi ve başındakilere -özellikle yalçın topçu'ya- yönelttiği sorunun cevaplanmaması üzerine şu şok edici ifadeleri dile getirmiştir:

---------------alıntı---------------
(i: Size önceki yazımda bir soru sordum.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefat haberini ne zaman aldınız diye?
Buna cevap vermediniz!
Ben cevaplayayım da kayıtlara geçsin:

(b: Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefat haberini devletin en üst birimlerinden birinden aldınız [detayları mahfuzdur]. )Haberi daha ilk akşam aldınız, devletin en üst birimlerinden birinden gelen bu haberi câmiadan neden sakladınız? Neden mütemâdiyen “devlet orada, herkes üzerine düşeni yapıyor” diye feverân ettiniz ve kademe hatası yapmadan teşekkürler ettiniz, “aramayan ve kurtarmayan” ekiplere?

Buna öyle mâkul bir cevap veriniz ki, iknâ ediniz herkesi… Aksi taktirde kendinizi bu sorulardan kurtaramayacaksınız ve o üç gün boyunca yaptığınız her şeyin “mizansen” olduğunu itiraf etmiş olacaksınız…

O süreci Muhsin Yazıcıoğlu adına, Büyük Birlik Partisi adına, ülkücüler adına yönetemediniz, kötü yönettiniz. Ama o süreci kimin adına bu kadar iyi yönettiğiniz sorusu da ikinci sorum olarak geçsin kayıtlara…

Sanıyorum bu soruya siz değil, tarih cevap verecek)
---------------alıntı---------------


yazının tamamı;
http://tinyurl.com/4hhdzxj
gençlikten umudunu kesmemiş;yazılarını genç nesiller için yazdığını söyleyen namuslu ve cesur bir kalemdir.