alparslan türkeş – Muhalif Sözlük
bozkurt. çocukluk aklımızın serpildiği hayatımızın ülkü ocakları döneminin efsane başbuğu. babamızın elini tutup mitingden mitinge koştuğumuz, hayal meyal hatırlanan kalabalıkların içinde kendisini görmek için ufacık boyumuzla kafamızı sağa sola çevirdiğimiz, nihayet elini öptüğümüz, ülkücü hareketin tarihte öne çıkan en büyük lideri. türkeş vefat ettiğinde on yaşında değildim. kendisini daha çok ocağımızın muhtelif yerlerini süsleyen sözlerinden, dokuz ışık'tan, konserlerde, gecelerde asılan dev fotoğraflarından tanıyıp sevdik. lisede otobüs kiralayıp çevre illerdeki konserlere giderken dinlediğimiz ahmet yılmaz kasetleriyle, duman altı olan kapalı spor salonlarıyla, girişteki üç hilalli bozkurtlu onlarca çeşit objenin bulunduğu tezgahlarda, büyük reislerin hararetli konuşmalarının verdiği heyecanla, her yaz düzenlenen yayla şenliklerinde bangır bangır çalan arif nazım'la, hayatı anlamaya başladığımız andan itibaren oldukça uzun süre türkiye'nin her yanında dev bir ülkücü dalga olduğunu düşünmemize neden olan sonu gelmez buluşmalarla, çocukluğumuzla, ilk gençliğimizle, sigara yakarken parlayan kibrit alevi gibi keskin, bükülmez adanmışlıkta olan lise teşkilatçılığımızla, hüzünle, ümitle, minnetle, rahmetle, özlemle, gururla sevdik başbuğ'u, seveceğiz. ülkücülüğü o'nunla tanıdık, o'ndan öğrendik.üniversite hayatıyla birlikte ülkü ocakları'ndan alperen ocakları'na o zamanki saf ifademizle tekamülümüzün ardından dönemin ocakçı furyası olan türkeş - yazıcıoğlu kıyaslamalarına epey vakit ayırmıştık. bizimki biraz da bekârın karı boşaması misali. sonra nispeten makul bir seviyeye gelip saygısızlığı terk ettik tabi. başlıkta belirtilmiş olsun diye, benim bugün geçmişten ânı, ândan geçmişi gördüğüm yerde, ele gelecek belki tek ve en büyük hatası, çekiç güç oylamasında görüşmelere katılmayıp hadisenin devamına zımnen de olsa destek vermiş olmasıdır. bu olayın öncesinde zaten kaynayan mhp, bir daha da belini doğrultamadı ve rahmetlinin vefatıyla birlikte devlet bahçeli kontrolünde sistemin bir çarkı pozisyonuna yerleşti. mevzuyu bağlamadan kapatamam. muhsin yazıcıoğlu türkeş'in rakibi falan değildi. belki ona öyle aksettirildi. şayet öyle olsaydı mhp içinde kalır ve doğal süreç sonunda doğal "menfaat" elde etmiş olurdu. şimdi güzel insanlar güzel atlara binip gitmiş, insanın piçine kalmışız, ezmeyelim daha da kimseyi derim ben. her iki merhum da birbirlerinden ayrı düşünülemez bence. insan çıktığı karnı inkâr edebilir mi? edemez. biz bursa'da başkan'a "başbuğ muhsin" diye karşılama yaptığımızda yüzlerce kişi, o kadar heyeti bekletip bize dönüp beş dakika açıklama yapan, "bana başbuğ demeyin, lütfen, bu slogan benim için değil" diyen muhsin başkan etmez. benim gönlümde ikisi de türkiye'de türklüğe ömürlerini adayıp "benzer" şekilde, mücadelelerine yaraşır bir ölümle aramızdan ayrılan, yolumuzu aydınlatan başbuğlardır.