çanakkale zaferi – Muhalif Sözlük
komünizme, faşizme, kapitalizme ve emperyalizme karşı atılan en sert tokattır. o çanakkale ki veren al ile alan elin buluşma noktasıdır. o çanakkale ki bastığı yerin toprak olmadığını anlayan neslin mücadelesidir. o çanakkale ki geri dönmeyenlerin hikayesidir. o çankkale ki bugünlere ulaşan vefadır. şair şiirin de der ki;

elinizde harita, kafanızda bin plan
amerika, israil, avrupa falan, filan..
toprak alabilseler, onlar alırdı ulan!
çanakkale şehitlerine

şu boğaz harbi nedir? var mı ki dünyâda eşi?
en kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-tepeden yol bularak geçmek için marmara’ya-
kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir avrupalı'
dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
eski dünyâ, yeni dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
avusturalya'yla beraber bakıyorsun: kanada!
çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
sâde bir hâdise var ortada: vahşetler denk.
kimi hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
kustu mehmedciğin aylarca durup karşısına;
döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
öyle müdhiş ki: eder her biri bir mülkü harâb.

öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
atılan her lağamın yaktığı: yüzlerce adam.
ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
o ne müdhiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
aınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.

sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
bu göğüslerse hudâ'nın ebedi serhaddi;
'o benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
o, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
bir hilâl uğruna, yâ rab, ne güneşler batıyor!
ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'bu, taşındır' diyerek kâ'be'yi diksem başına;
ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
yedi kandilli süreyyâ'yı uzatsam oradan;
sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
şarkın en sevgili sultânı salâhaddin'i,
kılıç arslan gibi iclâline ettin hayran...
sen ai, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
oodemir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...heyhât,
sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
sana âgûşunu açmış duruyor peygamber.

mehmet akif ersoy

sonuna kadar okuyacak kadar olan kaç kişi?
gunumuzdeki Türkiyeli(!) halk birinci cihan harbinde yaşasaydı, sizce, kendini ve aile ferdlerini yine aynı değerlere yani devlet-vatan-millet-namus-bayrak-ezan için feda eder miydi? Ben hiç iyimser bakamıyorum şu anki vaziyetten çıkarım yapınca! Nato'ya uşaklık edip milli onuru, sınırların namusunu satan ve (bize göre)düşman(onlara göre dost) karşısında defalarca kıç yalama pozisyonuna yatan bir yönetimi yegleyenlerde o feraset ve erdem ne gezer! Hikmet zaten bu toprakları terkedeli epey oldu..