an ve an ihtiyacını hissettiren durumdur.zira batı medeniyetle, doğu diktatörle yönetilen bir yerdir ve tam tersi durumunda kaos çıkar.saddam hüseyin sonrası ırak'ın terörist pazarına dönmesi, muammer kaddafi sonrası libya'nın yaşanmaz bir yer halini alması, muhammed necibbullah sonrası afganistan'ın dünyanın en tehlikeli yeri olması, beşşar esad'ın iktidarının sarsılması sonrası suriye'nin anasının ağlaması gibi örneklerle doğunun sadece ve sadece diktatörlerle yönetilebileceği gerçeği gün yüzüne çıkmıştır. diktatör gidince huzurda bitmiştir.batıda ise fransız devrimi sonrası kral ve kraliçe'nin giyotinle kafalarının kesilmesinden sonra, ufacık fransa krallığı koskoca fransa imparatorluğuna dönmüştür. rusya'da bolşevik ihtilali sonrası çar ve çariçe'nin öldürülmesinden sonra ruslar uzaya kozmonot göndermiştir. amerika iç savaş sonrası dixie barbarlığını bitirmiş ve bugünkü haline ulaşmıştır. batılı adamlar başındaki diktatörü atınca, büyüyüp gelişiyor. önlenemez bir güce ulaşıyor. bundan dolayı; zayıflıyan batının yeni bir devrime, boka batmış doğunun ise yeni diktatörlere ihtiyacı var.
arabın sırtında kırbaç ihtiyacı şeklinde değiştirlimesi gereken başlık.
bu ihtiyaç, niccolo machiavelli'nin hükümdar'ındaki "iskender tarafından işgal edilmiş olan dara krallığının iskender'in ölümünden sonra haleflerine karşı ne sebepten ayaklanmadığı hakkında" bahiste belirtilen doğu'da(türkiye) ve batı'da(fransa) iktidarın oluşumundaki farklılığın tespitinde görülebilir.
doğu'da güç, bir efendinin ve gücünü efendiden alan, toplumla bunun dışında organik bir bağı olmayan kullarının elinde toplanır. batı'da ise güç, bir prens ve soyları eski, imtiyazlı, kendilerine bağlı bir uyruğu ve ülkesi olan beyler arasında paylaşılır. dolayısıyla tek ve mutlak otorite olan efendinin gidişinden sonra doğu ülkeleri imamesi kopan tespih taneleri gibi dağılır ve bir kaosun içerisine sürüklenirler.
buna günümüz açısından doğu toplumlarındaki din ve devlet tahakkümünü ve toplumsal sözleşmenin olmamasını da eklemek gerekir. toplumsal sözleşmenin olmadığı yerde birey de yoktur, birey yoksa efendi-kul ilişkisi hâlâ cari demektir. ayrıca doğu'nun "adalet"ine karşı batı'da diyalektik işlemektedir. doğu'da toplum "adalet"in sağlanması amacıyla sürekli dengede, baskı altında tutulduğu için dinamizmini kaybetmiştir. oysaki batı karşıtlıkların çatışmasıyla sürekli gelişme gösteren dinamik bir yapıdır. bu yüzden dinamik toplumlar problem çözme becerileri gösterirken, doğu gibi durağan toplumlar ise elinde sopası olan bir üst akla, bir efendiye mutlak surette muhtaçtırlar.
doğu'da güç, bir efendinin ve gücünü efendiden alan, toplumla bunun dışında organik bir bağı olmayan kullarının elinde toplanır. batı'da ise güç, bir prens ve soyları eski, imtiyazlı, kendilerine bağlı bir uyruğu ve ülkesi olan beyler arasında paylaşılır. dolayısıyla tek ve mutlak otorite olan efendinin gidişinden sonra doğu ülkeleri imamesi kopan tespih taneleri gibi dağılır ve bir kaosun içerisine sürüklenirler.
buna günümüz açısından doğu toplumlarındaki din ve devlet tahakkümünü ve toplumsal sözleşmenin olmamasını da eklemek gerekir. toplumsal sözleşmenin olmadığı yerde birey de yoktur, birey yoksa efendi-kul ilişkisi hâlâ cari demektir. ayrıca doğu'nun "adalet"ine karşı batı'da diyalektik işlemektedir. doğu'da toplum "adalet"in sağlanması amacıyla sürekli dengede, baskı altında tutulduğu için dinamizmini kaybetmiştir. oysaki batı karşıtlıkların çatışmasıyla sürekli gelişme gösteren dinamik bir yapıdır. bu yüzden dinamik toplumlar problem çözme becerileri gösterirken, doğu gibi durağan toplumlar ise elinde sopası olan bir üst akla, bir efendiye mutlak surette muhtaçtırlar.