milliyetçilik ile ulusalcılık arasındaki farklar – Muhalif Sözlük
ümit özdağ'ın yeniçağ'da kaleme aldığı yazıdır.

---------------alıntı---------------
Son yıllarda siyasetimizdeki önemli kavramlardan birisi de ulusalcılıktır. Ulusalcılık kavramını üretenler ve kendilerini tanımlamakta kullananlar Türk siyasetinde sol gelenekten gelen ancak özellikle Türkiye’nin AB tam üyeliği sürecinde milli çıkarlarının ağır şekilde tehdit edildiğini düşünenlerdir. Ulusalcı söylemin belirdiği ilk günlerde kullandıkları söylemler Türk milliyetçilerinin kullandığı bazı söylemler ile benzeştiği için kısa bir şaşkınlık/karışıklık yaşanmış olmakla beraber kısa zamanda Türk milliyetçileri/ülkücüler ile ulusalcılar arasındaki farklar çok belirgin olarak ortaya çıkmıştır.
Ancak, muhafazakâr demokrat ve liberal çevreler özellikle Türk milliyetçilerini ve ülkücü Hareketi karalamak için ülkücü Hareketi ulusalcı olmakla suçlamışlardır ve suçlamaktadırlar. Bu yazımızda bu propaganda içerikli saldırıları bir tarafa bırakarak, Türk milliyetçiliği/ülkücü Hareket ile ulusalcılık arasındaki temel farkları ortaya koyacağız.

1) Ulusalcılık akımını savunan çevrelerin tarihsel/ideolojik kökeninin merkez soldan marksizme kadar uzanan geniş bir yelpazeye konumlanmış olduğu görülür. Oysa Türk milliyetçiliğinin ve ülkücü Hareketin kökeninde sol yoktur. Türk milliyetçiliği fikri kökenini Bilge Kağana ve modern ideolojik kökenini Gaspıralı’ya dayandıran bir düşünce sistemidir. Toplumsal kökende ise Türk milliyetçiliğinin kaynakları sağ diye tanımlanabilecek zeminden kaynaklanmaktadır.

2) Ulusalcılık yaklaşımının tarih anlayışı çok dardır. Türk tarihinin islam öncesi dönemini önemsemez, Osmanlı tarihini ise dışlar. Ulusalcılık Türk tarihini sanki istiklal Harbi ve Cumhuriyet ile başlatır. istiklal Savaşı ulusalcılar için sanki tarihsel bir travmadır.
Türk milliyetçileri ise Türk tarihini olanca bütünlüğü içinde kavrarlar. islam öncesi tarihimize de islam sonrası tarihimize de sahip çıkarlar. Türk milletinin islam dini ile şereflenmeden önce de tek tanrı düşüncesine inandığını bilirler. Arvasi Hocanın ifadesi ile “Türkler, Kur’an’da bahsi geçen Zülkarneyn’den maksat Oğuz Han olduğunu söylerler ki bu konuda tereddüdü mucip olacak hiçbir nokta yoktur.” Türk istiklal Savaşı, Türk milliyetçileri için bir travma değil, 5000 senelik Türk tarihi içinde bir ikinci Ergenekon’dur.

3) Ulusalcılar, istiklal Harbimizin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü tarihsel bağlamından kopararak sanki bir başlangıç ve sonuç imiş gibi ele alırlar. Türk milliyetçileri ise Mustafa Kemal Atatürk’ü, Allah’ın Türk milletine bir lütfu olarak görürler. Ancak Gazi Paşa’yı tarihsel süreklilik içerisinde Türk tarihinin başı veya sonu değil, çok önemli bir parçası olarak değerlendirirler.

4) Ulusalcıların din anlayışı pozitivist/laikçi bir zemine oturur. Genellikle dinin sosyal yaşamdaki rolünü küçümseyen bir yaklaşımı temsil ederler. Din ile ilişkileri henüz sağlıklı olarak tanımlanmamıştır. Bir yandan misyonerlik faaliyetlerine sert tepki gösterirler öte yandan Kuran Kurslarından rahatsızlık duyarlar.
Oysa Türk milliyetçileri/ülkücüler islam dinini Türk milletinin ayrılmaz bir parçası, karakterini oluşturan en önemli etkenlerden birisi olarak görürler. Türk milliyetçileri için islam dini pozitivist/laikçi gözle bakılabilecek ve sosyal yaşamdan dışlanabilecek bir olgu değil, uygarlığımızın, “bizi biz yapan” başat unsurlardan birisidir. Türk milliyetçileri Türk-islam ülkücüleridir.

5) Ulusalcılar çağdaşlaşmayı batı tarzı yaşam olarak görürler. Türk milliyetçileri ise çağdaşlaşmayı Türk-islam uygarlığı içinde gelişme, zenginleşme, üretimin artması, çağı şekillendiren bir özgünlüğü üretebilme olarak görürler.

6) Ulusalcılarda tepeden inmeci, halka rağmen bir yaklaşım hakimdir. Türk milliyetçileri/ülkücü Hareket ise tabandan, halkın içinden gelen ve halkla birlikte bir yaklaşımı temsil etmektedir.

7) Ulusalcılar açısından nihai hedef Türkiye Cumhuriyetinin gelişmiş, demokratik ve zengin bir milli-üniter devlet olarak Batı dünyasının bir parçası olarak yaşamasıdır. Ulusalcıların büyük projeleri yoktur. Türk milliyetçileri/ülkücü Hareket için ise nihai hedef Türk birliğidir.

8) Ulusalcılar, tarihin mağlup ettiği bir ideolojik zeminin takipçileridir. Türk milliyetçileri/ülkücüler ise tarihin HAKLı çıKARDığı bir düşüncenin takipçileridir. ülkücüler, komünizm yıkılacak demişlerdir. ülkücüler Türk ülkeleri bağımsızlığa kavuşacak demişlerdir. Ve ülkücüler haklı çıkmışlardır. Tarih ülkücüleri nasıl haklı çıkardı ise gelecek de öyle haklı çıkaracaktır.

Peki, Ulusalcılar ile Türk milliyetçileri arasında hiç benzerlik veya ortak nokta yok mu? Hem de önemli bir ortak nokta vardır. Bu ortak nokta içinden geçtiğimiz ve milletimiz ve ülkemizin bütünlüğünün emperyalist saldırılar ve iç ihanet odaklarının ortak saldırısı altında olduğu bir dönemde Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin varlığı konusunda Türk milliyetçileri ve Ulusalcılar aynı fikirdedirler.
Bu kadar büyük ve önemli farklara rağmen Türk milliyetçilerini ulusalcı olmakla suçlayan muhafazakâr demokratlar “vatanı bir kadın memesine değişmeye hazır olan”, “çocuklarla pornoyu hak olarak gören”, “Kandil’den dönerken yüreğini orada bırakan” liberallerle fikri ortaklıkta bir mahzur görmezken Türk milliyetçilerinin ulusalcılar ile Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin birliği ve varlığı konusunda aynı görüşte olmalarının hiç bir mahzuru yoktur. Yoksa muhafazakâr demokratlar liberal mi oldu?

27 şubat 2011 Pazar 09:08
---------------alıntı---------------
ulusalcılardan cevap gelen malum yazı


---------------alıntı---------------
10 mart 2011 -ümit öZDAğ’A Yanıt-

insanlığın başat sorunu doğa ile mücadele etmekse ikinci büyük mücadelesi de –sınıflı toplumlarla birlikte- adaletli, sağlambir yönetim düzeninin kurulması ve geliştirilmesi olmuştur.

Devlet ve iktidar konusunda binlerce yıl kafa patlatıldı. En iyi yönetimin nasıl olacağı düşünüldü, araştırıldı, denendi…

On binlerce topluluk, binlerce devletgelip geçti.

Ama henüz bunu başaramadı. Belki de hiç başaramayacaktır…

Aristoteles, Machiavelli, ibni Haldun, AugusteCompte … Ve daha binlercesi…

Son iki yüz yıldır bu alandaki bilgiler ve deneyimler sistemleştirilmeye çalışıldı.

Siyaset bilimi böyle doğdu.

Yönetim, iktidarve sosyal gruplar; sürekli gelişen bilim ve uygarlıkla birlikte değişkenlik gösterirler. Bu nedenle tarihin herhangi bir dönemi için uygun sayılabilen bir yönetim anlayışı ne önceki ne de sonraki dönemler için referans olmaktan uzaktır.

Bugün yeryüzünün her yerinde toplumların gelişmişlik düzeyine göredeğişik yönetimler vardır. ilkel topluluklarda siyaset biliminin en çağdaşkuralları bile geçersiz kalır. Buna karşın ilkel uygulamaları bazan en gelişmiş toplumlarda -geçici de olsa- görmek olasıdır.

Kuşkusuz siyaset bilimi de insanlıkla birlikte gelişmeye devam edecektir.

Konuya çok geniş bir açıdan girdik.

Uygarlıktan uygarlığa, toplumdan topluma değişkenlik göstermekle birlikte siyasette olması gereken temel doğrular her yerde aynıdır: örneğin, açıklık, dürüstlük, doğruluk, insana ve topluma saygı, gerçekçilik, akılcılıkvb…

ülkesi için hizmet etmek isteyen insanların siyasetin benimsenen temel kurallarını içselleştirmesi gerekir. Etiğe uyan budur.

Oysa;Türkiye de siyaset bu alanda çok kötü örneklerle doludur.

Talanın, yalanın, torpilin, ihale yolsuzluklarının, yandaş kayırmanın, hırsızlığın, haksızlığın, adaletsizliğin, takiyyenin, rejime ihanetin, baskının, korkutmanın, komploların içinde yaşıyoruz…

Böyle bir ortamda istenir ki; muhalefet cephesi en azından temel doğrularda birleşsin!..

Tarihin ve bilimin açık doğrularını göz ardı edip yapay farklılıkları sürdürmekte inat etmesin..

Ama olmuyor. Herkes bire at gözlüğü takmış kimseyi görmüyor.

Bir de “tek başıma iktidar olacağım” diye tutturmaz mı!..

Onlara, “daha kaç dayak yemek istiyorsun” diye sormalı…

Bütün amacı Türkiye Cumhuriyetini dönüştürmek olanlara sözümüz yok.

Ama cumhuriyet ve devrim düşmanlarına karşı muhalefetin birlikte olmamasına anlam verilemez. Tam da sımsıkı birleşip savacakları sırada ideolojik ayrılıklarına yeni boyutlar katmaları ve anlaşmazlığı tırmandırmaları anlaşılır bir durum değildir.

Son günlerde milliyetçilik ve ulusalcılık kavramları arasındaki farklar böyle bir anlayışla ele alınmaktadır. Politikacıların bilgisiz ve düzeysiz söylemlerle halkı kandırmalarını bir yana bırakalım. Bu konuyu bilmesi ve dosdoğru yazması gereken bilim insanları da ideolojilerine hizmet etmek için gerçekleri saptırmaktadırlar. işin en üzücü yanı budur.

Bu konuda Sayın ümit özdağ’ın yazısı örnekleyerek eleştirmek istiyorum.

ümit özdağ; “milliyetçilik ve ulusalcılık arasındaki farklar” konulu bir yazı yayınladı. Yazısında “Türk milliyetçilerinin “ulusalcı” olarak nitelenmesinden rahatsızlık duyduğunu belirterek, milliyetçilikle ulusalcılık arasındaki farkları sekiz madde olarak sıralıyor.

önce milliyetçilik ve ulusalcılık kavramları arasındaki ayrımı ortaya koyalım.

Anlam olarak;

Millet=ulus; millî= ulusal; millici=ulusalcı; millicilik= ulusalcılık anlamlarındadır. Milliyet ise –daha çok- gelinen soy veya kavim kökenini ifade eder. (Arapçada millet sözcüğünün ve türevlerinin “ümmet” anlamında kullanılması konumuz dışıdır. Türkçedeki anlamı önemlidir.)

Demek ki ulusalcılık= milliciliktir.

Kurtuluş savaşında “millici” olan ve sonra Kemalist harekete bağlananlar bugün kendilerine “ulusalcı”demektedirler…

özdağ; Türk milliyetçiliği sağcı bir görüştür, diyerek kökenini Bilge Kağan’a dayandırıyor. Uluısalcılığa sol kökenli damgasını yapıştırıveriyor.

18. yüzyılda endüstri devrimiyle yepyeni bir akım olarak ortaya çıkan, milliyetçilikle ve sol – sağ kavramlarıyla bin beş yüz yıl öncesini yorumlayamazsınız…Bir bilim insanı bunu yapmaz.Yaparsa ya kastı vardır. Ya da o ünvanı hak etmemiştir…

Türklerin tarihte kurduğu ilk ulusal (milli) devlet Türkiye Cumhuriyetidir.

Geçmişteki bütün Türk devletleri yöneten ailenin malıdır. Kağan ölünce mirasçılar arasında paylaşım savaşı yapılır. Kimse ötekinin ve yönetilenlerin gözünün yaşına bakmaz. Gücü yeterse yok eder.

Hangi ulus anlayışından söz ediyorsunuz!..

özdağ;“ulusalcılığın, islam öncesi Türk uygarlığını ve Osmanlı’yı görmediğini söylüyor.

Ulusalcıların Atatürk’ü tarihsel bağlamından kopararak yorumladığını”iddia ediyor.

ümit özdağ’ın sakladığı veya unuttuğu bir gerçeği anımsatalım..

çağdaş Türk ulusçuluğu binlerce yıllık tarihin süzgecinden geçerek gelmiştir. Hem kendi kökenlerini bilir. Hem de Anadolu’da tarih boyunca birbirine karışan bütün etnik unsurları tek bir ulus olarak görür. 1930 lu yıllardaki tarih çalışmalarını, Atatürk’ün mirasının yarısını TTK na bağışladığını nasıl unutulabilir!..

Ulusalcılar Osmanlıyı görür. Tarihin bir parçası olarak kabul eder. Ama Osmanlıya öykünmez… Ondan sadece ders alır…

Ulusalcılık, öte yandan Atatürkçülüğün 6 ilkesini 9 ışıkla değiştirenleri de görür. Bu hareket yeni bir ideoloji yaratmaktan başka hangi anlama gelir?.. Bu hareketözünde Türkiye Cumhuriyetinin ideolojisini değiştirmeye çalışmaktır…

Sayın özdağ; “ulusalcıların din anlayışları pozitivist/laikçi bir çizgiye”oturtmasını eleştiriyor. Buna karşın “Türk milliyetçilerinin islam dinini Türk milletinin ayrılmaz bir parçası, karakterini oluşturan en önemli etkenlerden birisi olarak görürler,.. Türk milliyetçileri Türk-islam ülkücüleridir.”yorumunu yapıyor.

özdağ ulusalcıların din konusundaki bakışını doğru değerlendirmiş… öyledir. Ama bu yaklaşımı “yanlış” sanması beni hiç şaşırtmadı. Kendi ideolojisini kötüleyecek değil ya!..

Din çağdaş devletlerde pozitivist bir bakışla değerlendirilir.Laiklik bütün uygar dünyanın, bütün demokratik düzenlerin temel direğidir…

Türk-islam sentezi gibi bir kavram kargaşası ile insanların dini duygularını sömüreceğinize, o duyguları suiistimal ederek siyasete alet edeceğinize, o duygulara saygı duymak; inançların devleti yönetmesine karşı olmak; çağımızın olmazsa olmazıdır…

Tersi durumlarda içine düşülen kargaşa yıkım getirir.

Türkiye’de yaşadığımız gerçeklik budur.

Sayın özdağ’ın din sömürüsüyle, hurafelerle insanları uyuşturmanın sonunda geldiğimiz yeri görmediğine inanabilir misiniz?..

öyleyse neden bu alana yatırım yapıyor?

Bunu herhangi bir insan, bir sokak politikacısı yapsa bağışlanabilir. özürlü sayılabilir…

Bilim insanı böyle bir yanlış yapmaz..

Arkasından “Ulusalcılar çağdaşlaşmayı batı tarzı yaşam olarak görürler”şeklinde bir değerlendirme yapıyor.

Dilin kemiği yok. Ama böyle bir şeyi nasıl söyleyebiliyor?..

Atatürkçülük o kadar sığ ve başka anlamlarda kullanıldı ki; Atatürkçüyüm diyenlerin nitelikleri belirsizleşti. işte bu durumda gerçek Atatürkçüler kendilerini “Kemalist” olarak tanımlamak gereğini duydular.

Milliyetçilik ve ulusallık bezer anlamda kullanılıyor ve önemli bir ayrım yapılmıyordu..

Milliyetçilik sözcüğü ırkçılıkla, Turancılıkla, islamcılıkla o kadar özdeşleştirildi ki; Kemalistler kendilerine “ulusalcı” demeye başladılar…

Hiçbir ulusalcı çağdaşlaşmayı “batı tipi” bir yaşam olarak görmez. Batı’yı sadece bilimiyle, teknolojisiyle, sanatıyla, uygarlık değerleriyle önemser. Onları alır. Ve kendi içinde özümseyerek yepyeni bir uygarlık sentezi yaratır. Batı ile rekabet eder…

Adı üstünde; ulusalcı… Batıcı değil…

Recep söylese Atma recep denir…

Ama siz söyleyemezsiniz

Bunu bir bilim insanı söylüyorsa önemlidir. Eleştirmek de benim için bir görev olur…

şunu da ekleyelim ki; toplumdaki birtakım uç örneklerin, bohemlerin, AB özentisiyle, Batı öykünmeciliğiyle ortalarda dolaşanların ulusalcılıkla hiçbir ilgisi yoktur…



özdağ devam ediyor:

“Ulusalcılarda tepeden inmeci, halka rağmen bir yaklaşım hakimdir. Türk milliyetçileri/ülkücü Hareket ise tabandan, halkın içinden gelen ve halkla birlikte bir yaklaşımı temsil etmektedir. “

“ülkücü Hareket ise tabandan, halkın içinden gelen ve halkla birlikte bir yaklaşımı temsil etmekte” ymiş!…

Hiçbir toplumsal dönüşüm, hiçbir devrimin motor güçleri halkın tabanı değildir. Fikri temelleriyle, alt yapılarıyla, öncüleriyle yukarıdan aşağıya doğru örgütlenir. önderler ortaya çıkar. Dünyanın bütün halk hareketlerine, o halkın içindeki bazı seçkinler öncülük eder. Taban benimser, onları izler ve harekete geçer…

ülkücü hareketin fikri yapısı nasıl oluşturulmuştur?Gaspirali, Togan, Atsız, Türkeşbasit yurttaşlar mıdır? Bu hareketin başarıya ulaşması durumunda ülke yönetimi sıradan insanlara mı geçecektir?

Her şeyi halka bırakmak, halkıniradesi değildir. Halk bunu zaten istemez. Bu görüş, kendilerine “liberal” diyen döneklerin savundukları bir görüştür. Halkın cahil kalmasını, kurdukları düzenin bozulmamasını isterler. isterler ki; emperyalizme, gericiliğe, yoksulluğa, sömürüye hizmet devam etsin. Bunlar işbirlikçilerin eski ve çürük görüşleridir. Halkı değil çıkarlarını gözetirler…

şu yakınlarda bir kendini bilmez de “cumhuriyeti kurarken bize mi sordular” demişti…

Başkaları da “cumhuriyet ilan edildiğinde demokrasiye neden geçilmedi, terakkiperver parti neden kapatıldı vb…”diyerek saldırıyor!..

ülkelerin dinamik güçleri vardır. Nitelikli insan gücü, ekonomik düzeyi, eğitim-kültür-sanat derecesi ve laiklik…

Bir feodal toplumda demokrasi olmaz. ille de olsun derseniz o topluma zarar verirsiniz…

Bizim demokrasimiz de bu yüzden hastadır. Kör ve topaldır.

Sayın özdağ’ın fikirleri nasıl oluyor da liberal işbirlikçilerin görüşleriyle örtüşüyor?..

Yoksa literatüre “liberal-ülkücülük” diye yeni bir kavram mı girdi?…

“Ulusalcıların büyük projeleri yoktur. Türk milliyetçileri/ülkücü Hareket için ise nihai hedef Türk birliğidir. “

ümit özdağ’ın ulusalcılara yönelttiği son eleştiri budur.

Kemalistlerin büyük projesi çağdaş uygarlığa yetişmek onu geçmektir.

Bundan daha büyük proje olur mu?

Atatürk gerçekçiydi. Enver Paşa’nın yol açtığı felaketlere ve onun sonuna tanık olmuştu. Koca bir dünya tarihini çağdaşlarından çok daha iyi okumuş ve analiz etmişti.

Dünya Türklerini birleştirmek konusunda fikrini söylemiş ve eylemini ortaya koymuştur.

Neden O’nun yolu dururken bir başka yol aranıyor?..

Neden başka bir yolun yolcusu olunduğu halde “Atatürkçüyüm” deniliyor?..

çağı ve dünyayı algılayamayanlara büyük düşlerçok çekici gelebilir. Hindistan’da yoksullar çok şatafatlı büyük film prodüksiyonlarıyla uyutulur. Sinemada iki saat boyunca debdebe izleyerek mutlu edilirler. Ama onlar gerçek yaşamda hep yoksul kalmaya mahkûmdurlar…

Devletler için olmayacak düşler de öyledir. çalışmak, üretmek, yükselmek yerine uyuşturmaya yarar. Bunun yerine gerçeklerle baş etmesini öğrenmek ve her gün biraz daha başarmak için uğraşmak gerekmiyor mu?..

Bu türden düşler, aynı türdenhayalleriyle alay ettiğimiz Yunanlar, italyanlar, Almanlar’ı da haklı çıkarmaz mı?..

Bırakın onları bugün dünyaya hükmettiğini sanan ABD gerçekten bu amacını tam gerçekleştirebilecek midir?..

Türkiye Cumhuriyeti’nin özgür, bağımsız, laik, demokratik, saygın bir ulusal devlet olarak çağın en önlerinde yarışması, hepimizin birlik içinde gerçekleştirebileceğimiz bir amaçtır…

Kandırmaları bırakın. Gerçekleri görün.

Hep birlikte bir vücut olalım. Ve Atatürk’ün gösterdiği “çağdaş uygarlık düzeyi”ni yakalamış Türkiye Cumhuriyeti için savaşalım…

Bunda var mısınız?..

ötesi boş iştir…
Bilim insanları önce kendi yanlışlarını düzeltmeli, bilgilerini sağlamlaştırmalıdırlar. Taraftarları aldatmak için yalan-yanlış suçlamalar yapmamalıdırlar..

Siyasetin bilim insanlarına gereksinmesi var.

Bilim insanının gerçekleri saptırması ne bilime, ne de etiğe, ne de siyasete sığmaz….

Gerçeği saptırmak asla doğru bir siyaset değildir..
---------------alıntı---------------