otobüste,minibüste filan kesişerek tanışıp,ilk ışıklarda elele inip mutlu bir beraberliğe adım atmış,akabinde bi yastıkta kocamış tanıdığın var mı? yok de mi?peki madem nedir bu hülyalı bakışlar,nedir bu ''işte senin ömür boyu aradığın mükemmel adam benim bebeğim?bakışları..birazdan kaptan,müsait bi yerde inecek var diyeceksin,minibüsçü hızla giderken aniden frene asılınca,istemeden ayakkabılarını pat pat yere vurarak kapıya yaklaşmak zorunda kalacaksın;. minibüsün tıs kapısına sıkışmamak için az önce kestiğin kızı ve dünyada ki diğer bütün güzel şeyleri unutup,can havliyle minibüsten hoplayıp eve gideceksin işte.ne ki bu hisli gibi edalar,hülyalı bakışlarla kız süzmeler filan.camdan dışarı bak,dünyayı seyret,daha iyi öyle.
şoförün kapıları açıp ''gidin dışarda bir birinizi kesin. içerisi kan gölü oldu'' deyip, kasapları dışarıya atmasıyla son bulacak hadisedir.
tabi burda ki kesişmek, ellerinde kesici bir alet ile karşılıklı olarak birbirlerini kesmek değilde, bakışmak anlamındaysa orası başka.
ben bir kere şoförle kesiştim. adam işkillendi. ''bu kazma niye bana bakıyor, sapık mı? piskopat mı? ne ayak la bu?'' şeklinde paranoyalara düştü. ''sen sivrice'li misin?'' dedim. evet dedi. ''senin adın hüseyin mi?'' dedim. evet dedi. ''sen bizim köylüsün, niye beni tanımadın'' dedim. adam rahat bir nefes aldı. gülümsedi.