Ezelî bir mağdur ve ezelî bir mağlûp: Cemil Meriç
Zirveleriyle ve uçurumlarıyla kimseye benzemeyen Cemil Meriç'in kaderi yalnızlıktı. "Bütün dostlarım çarmıhıma çivi çaktılar" derken, çakılan her çivinin kendisini daha derin bir yalnızlığa sürüklediğini biliyordu. Dişlerini gırtlağına geçirmiş bir zamana, kızgın millerini gözlerine geçirmiş ve onu, ömrünün yarısında kitaplarından, insanlardan, yazılarından ayıran bir karanlığa mahkûm etmiş kadere karşı çaresizdi. Bunun adına 'mağduriyet' ve 'mağlûbiyet' diyordu:
"Ben ezelî bir mağdurum, coğrafî kader, siyasî kader, biyolojik kader. Başka bir ülkede doğmalıydım, başka bir ülkede veya başka bir çağda, en iyisi hiç doğmamalıydım. Anlaşılmadım, anlaşılmadım, anlaşılmadım. Hayatım bir bozgunlar silsilesi. Hiçbir kavgam zaferle taçlanmadı. Ben ezelî bir mağlûbum. Ama tarihi yaratan mağlûplar, bir ülkeyi onlar ebedîleştirir..."
der C.Meriç
Bunun da bir bedeli vardır, tarihi yaratmanın, bir ülkeyi ebedîleştirmenin, ardında şakirtler bırakmanın bir bedeli vardır. Bu bedeli de en ağır biçimde öder Cemil Meriç. "
Cemil Meriç, düşünen, okuyan ve temsil ettiği değerleri lekelememek için aç kalmaya, açlıktan kıvranmaya razı olan adam...".
Ezelî bir mağdur, ezelî bir mağlûp olarak Cemil Meriç, kaderin kendisini mahkûm ettiği karanlıklarından dışarıya ışık saçmağa devam ediyor. Bu ışığın son huzmeleri hangi gözleri ışıksız bırakacaktır bilmiyoruz. Yasarken "ışık olmak için yanmak lazım" diyen Cemil Meriç, öldükten sonra bu gün daha çok okunan, hakkında daha çok konuşulan, fikirleri, kelimeleri, cümleleri gazete ve dergi köşelerindeki makalelere gizlice daha fazla serpiştirilen bir yazar olarak yaşamağa devam etmektedir. "insan en son hatırlandığında gerçekten ölür" diyordu, şu ân hatırlanıyor ve yaşıyor...
Hülasaa daha çok okunası bir adam Cemil Meriç...
bu arada suffiyun'a da darıldım açıkçası, C. Meriç bahsini biraz kısa tutmuş (u: smiley)
Zirveleriyle ve uçurumlarıyla kimseye benzemeyen Cemil Meriç'in kaderi yalnızlıktı. "Bütün dostlarım çarmıhıma çivi çaktılar" derken, çakılan her çivinin kendisini daha derin bir yalnızlığa sürüklediğini biliyordu. Dişlerini gırtlağına geçirmiş bir zamana, kızgın millerini gözlerine geçirmiş ve onu, ömrünün yarısında kitaplarından, insanlardan, yazılarından ayıran bir karanlığa mahkûm etmiş kadere karşı çaresizdi. Bunun adına 'mağduriyet' ve 'mağlûbiyet' diyordu:
"Ben ezelî bir mağdurum, coğrafî kader, siyasî kader, biyolojik kader. Başka bir ülkede doğmalıydım, başka bir ülkede veya başka bir çağda, en iyisi hiç doğmamalıydım. Anlaşılmadım, anlaşılmadım, anlaşılmadım. Hayatım bir bozgunlar silsilesi. Hiçbir kavgam zaferle taçlanmadı. Ben ezelî bir mağlûbum. Ama tarihi yaratan mağlûplar, bir ülkeyi onlar ebedîleştirir..."
der C.Meriç
Bunun da bir bedeli vardır, tarihi yaratmanın, bir ülkeyi ebedîleştirmenin, ardında şakirtler bırakmanın bir bedeli vardır. Bu bedeli de en ağır biçimde öder Cemil Meriç. "
Cemil Meriç, düşünen, okuyan ve temsil ettiği değerleri lekelememek için aç kalmaya, açlıktan kıvranmaya razı olan adam...".
Ezelî bir mağdur, ezelî bir mağlûp olarak Cemil Meriç, kaderin kendisini mahkûm ettiği karanlıklarından dışarıya ışık saçmağa devam ediyor. Bu ışığın son huzmeleri hangi gözleri ışıksız bırakacaktır bilmiyoruz. Yasarken "ışık olmak için yanmak lazım" diyen Cemil Meriç, öldükten sonra bu gün daha çok okunan, hakkında daha çok konuşulan, fikirleri, kelimeleri, cümleleri gazete ve dergi köşelerindeki makalelere gizlice daha fazla serpiştirilen bir yazar olarak yaşamağa devam etmektedir. "insan en son hatırlandığında gerçekten ölür" diyordu, şu ân hatırlanıyor ve yaşıyor...
Hülasaa daha çok okunası bir adam Cemil Meriç...
bu arada suffiyun'a da darıldım açıkçası, C. Meriç bahsini biraz kısa tutmuş (u: smiley)